20 Ağustos 2011 Cumartesi

Suriye senaryoları ve “Üç Özerklik” üzerine

Suriye gerçekten karışıyor mu, yoksa karıştırılmak mı isteniyor? Anlamak mümkün değil.
İslam ülkelerinde patlayan başkaldırıların sonunda, “yeni diktatörlerin ve yapılanmanın” belirlenmesi için emperyal güçler devreye girdi. Acilen “reform” yapılması ve “demokrasi” ye geçilmesi için çalışıyorlar (!) Tabii bu da boyacı küpü gibi daldır çıkart, oldu bitti denilecek cinsten bir iş değil. Ülkelerin sosyal, kültürel yapıları ve her alandaki kalkınma durumuyla doğrudan bağlantılı köklü bir mesele. Dışarıdan, ısmarlama ve tepeden inme dayatmalarla bir şey yapılamaz. Bunu da bilmeyen yok. Ama bir nevi “aldatma ve aldanma” oyunu sahneleniyor. Emperyal güçlerin yeni düzenlemeye vaz’iyet etmeleri kaçınılmaz gibi görünüyor.
Ayaklanmaların tablosu böyle.. Şimdi de bu açıdan komşumuz Suriye’de olanlara bakalım. Görüntü özetle şöyle: Medya, özellikle merkezi Katar’da olan, İngiltere’den yayın yapan El Cezire Tv.nin haber ve görüntülerine göre durum çok vahim. Halk ayaklanmış, şehirler yürüyor, güvenlik güçleri rastgele ateş açıyor, çok sayıda ölenler var. İnsanlar Türkiye’ye sığınıyor. Nedense gelenlerin bir kısmı geri dönüyor. Bu da ilginç. Türkiye sığınmacılara büyük bir hevesle bağrını açmış. Bir insanlık sorunu yaşanıyor. “Demokrasi” isteyen insanların öldürülmesine seyirci kalınamaz. “Acilen reform” yapılmalı. Türkiye, ABD Başkanı Obama ve İngilizlerle işbirliği halinde çırpınıyor...
Bu arada, Suriye PKK’sının İstanbul ve Antalya’da konferans toplamasına ev sahipliği yaptık. Eylemciler Suriye Hükümetine, isteklerini sonuç bildirisiyle duyurdular. (PKK’nın bizden istediklerine benzer.)
Medya bilgilerinin dışında, bir de Suriye’ye sıkça giden güvenilir iş adamlarımızın anlattıkları var. Dinleyince şaşıp kalıyoruz. Diyorlar ki: Olayların en yoğun yaşandığı söylenen şehirlerdeydik, hiçbir olay görmedik. Ortalık gayet sakin. Sadece Cuma namazlarından sonra, 15-20 dakika süren çatışmalar yaşanıyor. Bu da cemaatin arasına karışan bazı silahlı kişilerin güvenlik güçlerine ateş açması üzerine çıkıyor. Güvenlik güçleri de özensiz bir şekilde silah kullandığı için ölenler ve yaralananlar oluyor. Türkiye’ye geliyoruz, haberleri dinleyince hayretler içinde kalıyoruz.
Bu açıklamaları, bölgeyi inceleyen bazı gazeteciler de aynen tekrarlıyor.
Bir de Suriye üzerine üretilen bazı senaryolar var. Bunlar;
1) Suriye; Mezhep (Şii-Sünni) ve etnisite (ırk) esasına göre 3’e bölünecek. Aynen Irak gibi. Kuzeyde “özerk bir Kürdistan” kurulacak.
2) Kuzeyde yine  “özerk bölge yönetimi” olacak, Güneyde ise Şii iktidarı (Nusayri %12, Hıristiyan %10, Dürzi %3) devrilip, yerine Müslüman (%75) iktidarı getirilerek ülke 2’ye bölünecek.
Dehşet verici bir durum.
Şimdi de kısa bir analiz yapalım. Eğer Suriye 3’e bölünürse; İsrail’in önü açılacak, Golan tepeleri ebediyen İsrail’e ait olacak. Suriye İran’dan kopacak, Filistin’i besleyen iki ana damardan biri olan Saddam rejiminden sonra İran da devre dışı bırakılacak, kuşatılan Hizbullah iyice zayıflayacak, yalnızlaştırılan Filistin mücadele gücünü büyük çapta kaybedecektir.
Sonuçta İsrail Filistin sorununda hakim konuma gelecektir. Böyle bir muhtemel gelişme olursa, İsrail ile Türkiye, kaçınılmaz bir şekilde, nüfuz alanları bakımından sınırdaş duruma gelecektir. Artık İsrail öncelikle Türkiye ile uğraşmaya başlayacaktır.
Neticede Irak’tan sonra Suriye’de de “Özerk Kürdistan” kurulmuş olacak. Türkiye’de benzer gelişmelerin yaşandığı ve terörist başı ile alenen pazarlıkların yapıldığı dikkate alındığında, “Üç Özerk Kürdistan” a doğru bir yol açılmış olacaktır.
Eğer Suriye 2’ye bölünürse, “Özerk Kürdistan” yine söz konusudur. Kurulacak olan Müslüman (İhvân-ı Müslimîn) iktidarı, İsrail’e karşı Şii İran’la ve Şii Hizbullah Direniş örgütüyle işbirliği yapabilecek, Golan tepelerini koruyabilecek mi? Bu önemli bir soru. Sorunun cevabı, Suriye’nin kuzeyindeki “Özerk Kürdistan” ın, Barzani yönetimi gibi, İsrail’in tabii müttefiki olacağı kabulü üzerinden aranmalıdır.
Bu arada İran’ın genişleyen nüfuz alanı sınırlanacaktır.
Ülkemizin bütünlüğü açısından bakıldığında, büyük bir felaketle karşı karşıya kalacağımız görülüyor.
Bu yolla ABD ve İsrail hedeflerinden birine daha ulaşabilir. İyi de Türkiye’nin derdi nedir? Ava giderken avlanma buna denmez mi?