20 Ağustos 2011 Cumartesi

Etnik kimlik ve evrensel hukuk

AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, partide sürdürülen yeni anayasa hazırlıklarıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmış: “Toplumda yoğun bir özgürlük talebi var. Çeşitli toplumsal kimliklerin kendini ifade etme talebi var... Hiçbir kesimi dışlamadan, bütün kesimleri kapsayacak şekilde, ama evrensel hukuk normlarıyla, evrensel temel siyasi ilkelerle uyumlu bir şekilde bu gerçekleşsin” demiş.
Doğrusu çelişkilerle dolu bir açıklama. Bunları bir bir ele alalım.
“Toplumda yoğun bir özgürlük talebi var” tespitiyle kastedilen nedir? Türk milleti mi? Hiç sanmıyoruz. Her gün halkımızın arasındayız. Böyle bir taleple hiç karşılaşmadık. Açlığın, işsizliğin, intiharların, yıkılan aile yuvalarının, cinayetlerin, borç yükünün, kapanan işyerlerinin, protestolu senetlerin, hükümlü ve tutukluların, sosyal bunalımın, vurgun ve soygunun rekor kırdığı bir ortamda, “yoğun özgürlük talebi” ne demek? Yoksa insanımız aklını kaybetti de haberimiz mi yok?
Kişiler açısından durum böyle. Ya milletimiz, vatanımız ve devletimiz açısından nasıl? Bakalım:
Dokuz yıldır uygulanan “özgürleşme” ve “demokratikleşme” siyasetinin azdırdığı PKK terörü, kan dökmeye, can almaya, yakıp yıkmaya devam ediyor. İstanbul’dan Güneydoğuya kadar terör kol geziyor. Bölgede hakimiyet PKK’nın eline geçmiş. İnsanımızı rehin alınmış. Birer kamu kurumu olan belediyeler terörün ve bölücülüğün üssü olmuş, devlet bütçesinden besleniyor. Can mal güvenliği kalmamış. TBMM’de başlayarak çok yerde devlete, millete meydan okunuyor, kanunlar işlemiyor. Kamu düzeni bozulmuş. Çok yönlü tedbirlerle bölücü terörü ezecek olan iktidar, devlet kurumlarıyla kavgada.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de milli devletin yerine, çok etnikli ortaklık devleti peşinde koşuluyor. Hem de Türk Milletinin bin yıllık egemenliğinin yok edilmesi pahasına.
Demek ki, halledilmesi beklenen bunca derde ve varlığımızı tehdit eden gelişmelere rağmen milletten “yoğun özgürlük talebi” geliyor öyle mi? Efendi ülkede anarşi var, bütün yapılar sarsılıyor. Görmüyor musunuz? Hangi “özgürlükten” bahsediyorsunuz?
Bu durumda soralım “yoğun özgürlük talebi” kimden geliyor? Cevabı açık değil mi? Yine de söyleyelim: PKK’dan, yandaşı bölücülerden, küreselci liberallerden, BOP’çulardan, federasyonculardan hasılı haçlılardan geliyor. Amaçları da belli...

***

 Gelelim açıklamanın ikinci bölümüne; çeşitli toplumsal kimliklerin kendini ifade etme talebinin karşılanması, ama evrensel hukuk normlarıyla, evrensel temel siyasi ilkelerle uyumlu bir şekilde gerçekleşmesine.
Burada bahsi geçen “toplumsal kimlik” ve “hiçbir kesim”  ibarelerinden bireyleri değil, etnik grupları anlamamız gerekiyor. Zaten Çelik, önceki bir konuşmasında “etnik toplulukların kimliklerini temsil ve ifade etmelerinden” sözetmişti.
Türkiye’deki tartışmaların şifresi de burada gizli. Hemen kaydetmeliyiz ki, evrensel hukuka ve devletimizin kuruluş esaslarına göre durum gayet açıktır. Genel durum şöyledir: Çok partili demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı egemenlikler, bir devlet, bir millet ve eşit birey esasına inşa edilmektedir. Eşit birey ilkesi, toplumdaki bütün farklılıkları eşitlediği için demokrasinin ruhu gibidir. İstisna grubu ülkeler, kimseye örnek yapılamaz.
Öte yandan her milletin içinde var olan etnik ve diğer topluluklar, milletten sayılıyorlar. Bu gerekçeyle ayrı bir siyasi ve hukuki kimliği ve tüzel kişiliği yoktur. Hiç kimse bu toplum gruplarını temsil edemez. Böyle bir yetkisi
olamaz.
Siyasi ve hukuki kimlik ve tüzel kişilik devlete ve millete, gerçek kişilik ise bireye aittir. Etnik topluluklar, sülale ve aşiret gibi toplum gruplarıdırlar. Farklı özellikleri varsa, bu özellikleri, küme kimliğine dönüştürmeden, gruba mensup bireyler  yaşarlar. Toplumda var olan bu gruplar devletin hukukunda yokturlar.
Bu normları aynen görmek isteyenler, BM Şartına, İkiz Sözleşmelere, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine bakmalıdırlar.

Sonuç:
Ömer Çelik’in etnik kimlik ve temsil ile evrensel hukuk sözünün çeliştiği görülmektedir. Eğer Çelik’in söylediği gibi, etnik toplulukların durumu evrensel hukuk normlarıyla, evrensel temel siyasi ilkelerle uyumlu olacaksa, bunda samimi iseler mesele yoktur. Yeter ki bir parçası olduğumuz dünya hukukuna uyalım.