20 Ağustos 2011 Cumartesi

Erdoğan’ın Kıbrıs atağının arkası (2)

Egemenlik konusu Rum tarafının önemli başarısı olarak görülüyor. Ancak yine ’gri bir zafer’ söz konusudur. Çünkü bu konu Genel Sekreter’in açıklamasında açıkça yer almıyor. Sadece  “her iki lidere de, ulaşmaya çalıştığımız anlaşmanın parametrelerinin Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında tarif edilenler olduğunu hatırlatma fırsatı buldum”  dedi.
Rum heyetinin üst düzeyli bir yetkilisine göre Ban görüşme sırasında kararlar ifadesi ile ne kastettiğini açık ve sarih olarak ifade ettiğini söyledi.  Bu konuda da, çözümün şekli açısından Alexander Downer’dan ’olumlu müdahale’ oldu ve bunun sonucunda Genel Sekreter müzakerelerin zemininin 1251 sayılı karar olmaya devam ettiğini yineledi. Bu Kıbrıs Rum tarafı açısından çok önemli addediliyor. Çünkü o kararda “Kıbrıs sorununda istenilen çözümün iki bölgeli, iki toplumlu, tek egemenliği, tek uluslar arası temsiliyeti, tek vatandaşlığı, siyasi eşitliği, toprak bütünlüğü olan ve ülkenin bağımsızlığını güvence altına alacağı federasyon olacağı, ayrılmayı veya herhangi bir devletle birleşmeyi yasaklayan bir çözüm olacağı belirtiliyor.”
Anahtar toprak... Tarafların toprakla ilgili tezleri Alithia;  “Anahtar Toprak... Müzakerelerin Yeni Safhasının Kritik Konusu”  başlıklı manşet haberinde, üç aylık yoğunlaştırılmış müzakerelerin başlayacağı iki haftaya kadar çözüm müzakerelerinin en zor aşamaya gireceğini yazdı. Gazete, Downer grubunun ve büyük ölçüde de Rum tarafının, toprak başlığının detaylı şekilde müzakere edilmesi ve Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun, İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat zamanında Hristofyas’la Yönetim başlığında varılan görüş birlikteliğini kabul etmesini, Ekim ayına kadar yapılacak pazarlık için iki büyük öncelik ortaya koyduğunu yazdı ve bunların başarılması halinde mülkiyet ve sorunun geriye kalan iç yönlerinin müzakeresinin çok daha kolay olacağını savundu.
Derviş Eroğlu’nun toprak konusunda sunduğu ana ilkeler şunlardır:  “Hiçbir Kıbrıslı Türk, Rum’a ait olsa bile şu an ikamet ettiği evden taşınmaya zorlanmamalıdır. Bu aslında, yerinden edilmişlerin Annan planı ile Rum idaresi altında Güzelyurt gibi büyük yerleşim bölgelerine geri dönüşlerini engelleyecek bir istektir. Dahası bu tez, mülkiyetin düzenlenmesini de engelliyor, çünkü sadece tazminatlara ve mal takaslarına ve asgari ölçüde iadeye göndermede bulunuyor. Toprak konusunda anlaşmaya varılacak haritada iki oluşturucu devletçiğin elinde olacak toprakların sınırlarında zigzag değil, düz bir çizgi olsun. Düz çizgi ile Hristofyas’ın önerisinde sayıları 100 bine varan yerinden edilmiş Rumların Rum idaresi altında geri dönüşünü de kolaylaştıracak olan, Mesarya’daki büyük köylerin iadesi engelleniyor.
Başkan Hristofyas’ın masaya koyduğu toprağa ilişkin ana ilkelerin iki önemli ayağı var. 100 binin üzerinde Rum’un Rum idaresi altında olacak bölgeye dönüşünü güvence altına almak için Annan planındaki haritanın biraz değiştiğini emin şekilde savunabilmek. Rum tarafının yaptığı detaylı hesaplamalardan, bu hedefin başarılması için Annan planının haritasında büyük değişikliklere ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor. Eroğlu, toprağa ilişkin kendi ana ilkelerinde oldukça değişiklik yapmazsa ve Güzelyurt’u vermezse bu hedefin başarılamayacağı kesindir. Karpaz’a özel statü verilmesini veya federal park ilan edilmesini kabul etmezse.” 

Sonuç: 7 Temmuz 2011 Cenevre toplantısından sonra Davutoğlu ve Erdoğan’ın  KKTC’ye giderek atağa geçmesi yerinde olabilir. Ancak aleyhimize olan ve Rum tarafının ezeli tezimiz  dediği BM kararları temelinde çözümden bahsedilmesi kabul edilemez. Yine  KKTC’ye uygulanan izolasyonla, Rum Hükümetini tanıma anlamına gelen limanlarımızın açılmasının bir ilgisi olamaz ve asla birbirinin dengi sayılamaz.