20 Ağustos 2011 Cumartesi

Bilgisizlik, duyarsızlık, aldatma, oportünizm ve ihanet

Siyasetimizin virüslerinden bahsediyoruz. Bir günde kaç takla atılıyor sayamazsınız. Masum edalar içinde, ne naneler yeniyor... Adam çıkmış meydana, “Milletin devleti olur, devletin milleti değil. Milletin anayasası olur, devletin değil” diyor. Âlâ. Devam ediyor, “Dürüst olmalıyız. Türkçe eğitim dili oluyor da, Kürtçe neden olmuyor?” diye.
Madem ki esas olan millettir; o halde devletinin dili de milletin dili olmak zorundadır. Milletin dili ise, yereldeki diller değil, çoğunluğun dilidir. Dünya düzeninde olduğu gibi.
Adam buna şiddetle itiraz ediyor. Zira ırkçıdır, inkarcıdır. Asırlar ötesinden akıp gelen 80 milyonun, ayrımsız bir şekilde Türk milletinin eşit, şerefli birer evladı olmasına karşıdır.
Sosyoloji, siyaset bilimi ve uluslar arası hukukta, millet ile onun bir parçası olan, etnisitenin (soy, boy, aşiret) aynı anlama gelmediğini bildiği halde. İsmet Paşa’nın Lozan müzakerelerinde, İngiliz Başbakanına (Kürt kökenli kardeşlerimize azınlık statüsü verilmesi için ısrar etmesi üzerine) söylediği; “Sizin Kürtler dediğiniz insanlarla diğerleri arasında, kültür bakımından, (dil konusunda sınırlı sayıdakiler hariç) hiçbir fark yoktur. Bir ve bütün olan bünyeyi parçalamak insanlığa aykırıdır” şeklindeki kararlı savunmasında olduğu gibi.
Adam bu gerçekleri bilmiyor mu? Biliyor. Anlı şanlı unvanına bakınca, konuştukça mangalda kül bırakmadığını görünce, maşallah her şeyin farkında olduğu açık.

***

Devletin tepesindeki zat, seçilme şartlarını haiz olmadığı için milletvekili olamayan KCK/PKK’lı Hatip Dicle için buyurmuş ki: “Hukuki mevzuattan kaynaklanan sorunlar var. Sorun demokrasi ve hukukun gösterdiği istikamette çözülecektir.” Aynı görüşleri AKP, TBMM Başkanı, CHP ve yığınla “aydın” da tekrarlıyor.
Bunda ne var diyenlere söyleyelim. Önce şu sihirli “çözüm” kavramında anlaşmalıyız. Çünkü herkesin anladığı ile kastedilen çok farklı. Açıklayalım: Cümledeki “çözüm” den anlaşılan, KCK/PKK istediklerinin yerine getirilmesidir. Anayasa ve kanunlar Hatip Dicle’ye göre değiştirilecektir. Böylece devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliğinden hüküm yiyenler, devletin meclisinde milletvekili olacak, egemenliği paylaşacaklar. Sonra da bu yapıdan birlik, bütünlük, huzur ve kardeşlik bekleyeceğiz öyle mi?
Garabete bakınız ki; hukukun ve demokratik devlet düzeninin işlediği dünyanın her yerinde kişiler, adı Hatip Dicle de olsa, terörist de olsa, yasalara ve kamu düzenine tabi olmak zorundadır. Ama bizde böyle olmuyor. Devletin temel düzeni Hatip Diclelere uymak zorunda.
Tavizi, tedbir gibi gören zihniyete dayalı siyasetin sonucu böyle. Bölücü terör Türk devletini baskı altına almıştır. Ülkeyi bölmek için her fırsatta devlete, egemenliğimize, kamu düzenimize ve ülkemizin bütünlüğüne pervasızca meydan okuyor ve bu yolda cana-mala kasteden eylemleri, her yerde, her zaman yapıyor.
Buna da özgürlükçü, demokratik hukuk devleti “çözümü” diyeceğiz öyle mi?

***
Bir başka örnek daha verelim. Aynen şöyle: “Anayasalar millete hizmet için vardır” Eyvallah.
Madem böyle, gelin şu “PKK açılımı” nı, Anayasa’ya koymadan önce, sade bir şekilde, millete soralım. Mesela:
-Terörist başının cezaevinden çıkarılıp “ev gözetimine konmasını”,
-Devletimin “iki dili ve kimlikli” olmasını,
-Bin yıllık üniter-milli devletimizi yıkıp, çok ortaklı etnisiteye dayalı federal (Irak’taki gibi) bir devlete geçiş için “Özerk Kürdistan yönetimi” kurulmasını,
-Vatanımızı bölmek isteyen PKK teröristlerine bir çeşit “af çıkarılmasını ve Kandil’den inerek Meclis’e girip siyaset yapmasını” soralım.
Neticede görelim ki; egemenliğini, devletini, vatanını, milletini, tarihini, bütün mukaddesatını satabilecek kaç kişi çıkacak. Yaygara koparıp kafaları karıştırmaktan, toplum mühendisliği yaparak oldu bittiye getirmekten daha şerefli ve insanca, daha adil ve namuslu olmaz mı?

***

Silivri’de tutuklu bulunup da, milletvekili seçilenlerin durumunu, KCK/PKK’lılarla mukayese etmek, asla mümkün değildir. Ömürleri Türk milletinin birliği ve ülkemizin bütünlüğü uğruna verdikleri mücadele ile geçenlerin durumu, hukuka, “bağımsız ve tarafsız” yargının yorumuna bağlı bir meseledir.

Düzeltme: Cumartesi günkü yazıda 2 defa “Sünni” yerine, sehven “Müslüman” yazılmıştır. Düzeltir özür dileriz.