20 Ağustos 2011 Cumartesi

Egemenliğe tuzak ve AİHM kararları

Sıfırdan anayasa tartışmaları sırasında gündemin başında, yerel dil ve lehçelerin yer alacağı malumdur. Anayasa ve yasalarımıza, Osmanlı örneği ve kültürümüze göre anlaşmaya varılamayan bu meselelerde, iç hukukumuzun da üstünde geçerli saydığımız AİHM kararlarına müracaat etmemiz gerekmektedir.
Bunun için biz önce AİHM’in alfabe ile ilgili iki kararına ve gerekçesine bakalım. Daha sonraki yazılarımızda yerel dillerle ilgili uluslararası hukuk ve AİHM kararlarını ele alacağız.

***
Türkiye Kararı: “q, w, x” davası
Sekiz Kürt asıllı Türk vatandaşı 2003 yılında isimlerinin yazımında Türkçe alfabede yer almayan harflerin kullanılmasını talep etti. Türkiye’nin değişik kentlerinde yaşayan davacılar, resmi kimliklerindeki Türkçe isimlerin, Q, W veya X gibi harfler içeren Kürtçe versiyonlarıyla değiştirilmesini istemiş, ancak mahkemeler, Türk alfabesinde bu harfler olmadığı için davacıların taleplerini geri çevirmişti. Davacılar AİHM’e başvurarak, günlük hayatta kullandıkları Kürtçe isimlerin resmi kimliklerine kaydedilmemesinin, AİHS’nin özel yaşama saygı ve ayrımcılıkla ilgili maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
İddiayı inceleyen Mahkeme, harf yasağının Türkiye gibi birçok Avrupa ülkesinde de var olduğunu, uygulamanın ayrımcılık sayılmayacağını belirterek talebi oy birliği ile kabul edilemez bulmuştur.

***

Katalanya kararı: “i” davası
Davacılar Alain Baylac-Ferrer ve Natalie Suarez, yeni doğan çocuklarının nüfus kaydını yaptırırken, ’Marti’isminin çocuğun nüfusuna Katalan dilindeki telaffuzu ve harfleriyle kaydedilmesini istemişlerdir. Ancak nüfus memuru ‘i’ harfinin Fransızcada olmayan bir aksanla yazılmasını kabul etmemiştir.
İddialar: Davacılar çocuklarına vermek istedikleri ismin Katalan dilinde olduğu, ismi koyamadıkları takdirde çocuğun kişisel olarak kimlik algılamasında psikolojik bir sorun oluşturacağı, sosyal ortamda da bu nedenle sıkıntı yaşayacağı, bunun Fransız hükümetince kabul edilmemesinin ayrımcılık olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin aile ve özel hayatın korunmasıyla ilgili 8. ve ayrımcılıkla ilgili 14. maddelerini ihlal ettiği iddiasıyla AİHM’e başvurmuşlardır.
Savunma: Fransa, resmi dilinin Fansızca olduğunu, bunun Fransa’nın egemenliğinin ve kimliğinin bir parçası olduğunu; öğrenim, çalışma dili ve kamu hizmeti alırken ve verirken kullanılan dilin Fransızca olduğunu yasalarıyla belirlemiştir.
Hükümet ayrıca, Fransa’da herkesin istediği ismi çocuklarına verebileceğini, ancak Fransa yasalarına göre Fransızca dili dışında bir dilin ve kullanılan alfabenin dışındaki simge ve harflerin resmi yazışmalarda veya dokümanlarda kullanılamayacağını, dolayısıyla resmi makamların Katalan dili veya herhangi başka bir dildeki alfabeye göre değil, Fransızcadaki yazım şekline göre yazılabileceğini belirtmiştir.
Hükümet, Fransa Devleti topraklarında bölgesel olarak, özel hayatta ve kültürel faaliyetlerde kullanılan herhangi bir dilin idareye ve kamu hizmeti sunan makamlara dayatılamayacağını belirtmiştir.
Karar:
Mahkeme, ‘Marti’ isminin Fransızca haliyle ‘Martin’ şeklinde yazılmasının çocuğun sosyal hayatında ve psikolojisinde minimal düzeyde bir etkisi olacağını ve dolayısıyla çocuğun isminin Fransız yasalarıyla uyumlu şekliyle özel hayatını etkilemeyeceğini belirtmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 35. maddesinin 3 ve 4. fıkralarına göre, 8. maddenin ihlal edildiği iddiasının yersiz olduğu kararına varmıştır.
Mahkeme, ayrımcılık konusundaki 14. maddenin ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak ise; hükümetin koyulmuş olan kuralların bir ayrımcılık yapılmaksızın ülkede yaşayan herkes için geçerli olduğu savunmasını haklı bulmuş, dil birliği amacıyla belli bir dil politikası olmasını objektif ve mantıklı kabul etmiştir. Kaldı ki devletlerin bu konuda geniş bir takdir hakkı da vardır.
Bu nedenlerle Mahkeme oybirliği ile başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.
(25 Eylül 2008  Başvuru no. 27977/04)
Hayati derecede önemli olan bu mesele üzerinde duracağız. Ancak yukarıdaki AİHM kararları ve gerekçeleri dikkatlice incelendiğinde görülecektir ki, ülkemizde yapılan yasal düzenlemelerin ve topluma anlatılanların tamamı yanlıştır ve hukuka aykırıdır. Devletin ve milletin bütünlüğünü tahripten başka bir sonuç doğurmayacaktır.